• 19.04.2024 Cuma
    • USD Alış : 32.4324, USD Satış : 32.5624
    • EUR Alış : 34.6316, EUR Satış : 34.7704
    • SAR Alış : 8.5870, SAR Satış : 8.7325



  • SÜLEYMAN SOYLU FOTOĞRAFI İLE OGÜN SAMAST FOTOĞRAFI MUKAYESE EDİLEBİLİR Mİ?

    OGÜN SAMAST FOTOĞRAFI neydi?

    *

    Şuydu:

    Hrant Dink’i vuran Ogün Samast yakalanmış, karakola çekilmişti. Karakolda polisler, “Aslanım benim, sen kahramansın” falan diyerek katilin sırtını sıvazlamışlardı. Aynı polisler, katilin eline Türk bayrağı tutuşturup poz vermişlerdi. Kahkahalar, kutlamalar, şen şakrak tavırlar falan... Mide bulandıran bir katil sevicilikti söz konusu olan. Türkiye’nin içine düştüğü bataklığı ortaya koyuyordu.

    *

    SÜLEYMAN SOYLU FOTOĞRAFI nedir?

    *

    Şudur:

    İçişleri Bakanı Süleyman Soylu, Aysel Tuğluk’un annesinin cenazesine saldırı olayını haber alır almaz olay yerine koşuyor. Olay yerine yakın bir karakolda Aysel Tuğluk’la görüşüyor. Ardından olayla ilgili görüntüleri izliyor. Üç buçuk saatlik çalışmanın ardından olaya karışanların tümünün gözaltına alınması emrini veriyor. Tam karakoldan çıkarken mahalle eşrafından birileri kendisiyle fotoğraf çektirmek istiyor. Çektiriyor. Ancak daha sonra fotoğraf çektirenlerden birinin mezarlığa saldıran güruh içinde yer aldığı ortaya çıkıyor.

    *

    Süleyman Soylu fotoğrafının en net, en önemli, en çarpıcı tarafı şu:

    Süleyman Soylu ile fotoğraf çektiren adam, mezarlık saldırganı olduğu anlaşıldıktan hemen sonra yapılan operasyonla gözaltına alınıyor.

    Ve o adam, hâlâ gözaltında!

    *

    Yani Ogün Samast olayında olduğu gibi...

    - Bir sırt sıvazlama yok.

    - Bir kahraman muamelesi yok.

    - Bir “aferin benim aslanıma” falan yok.

    Anında gözaltı var gözaltı.

    İçişleri Bakanı ile fotoğraf çektirmek, herifi kurtaramıyor yani.

    *

    Peki ortada hiç mi sorun yok?

    Olmaz olur mu?

    *

    Mesela...

    Bu adamın, mezarlık saldırısına katıldıktan hemen sonra elini kolunu sallayarak ta karakola kadar gelebilecek cesareti kendinde bulabilmesi sorunu var.

    *

    Mesela...

    Aynı adamın, olayın hemen ardından ülkenin İçişleri Bakanı’nın ta yanı başına kadar sokulabilmesi ve Bakan’la fotoğraf çektirebilmesi sorunu var.

    *

    Sonuç?

    Sonuçta olan şu:

    - Kendilerini iktidarın yanında hizalayanlar, bu sorunları hiç mi hiç gündeme getirme gereği duymadan sadece gözü kapalı Süleyman Soylu müdafaası yaptılar.

    - Kendilerini iktidarın karşısında hizalayanlar ise “İçişleri Bakanı, mezarlık baskını yapan adamın sırtını sıvazladı. Aynı Ogün Samast olayı gibi” dediler.

    *

    Bu iki yaklaşım, aynı ölçüde problemli, aynı ölçüde hakkaniyetsiz, aynı ölçüde propagandist...

    Ve bugün bu ülkenin en önemli sorunu işte bu iki yaklaşım arasında sıkışıp kalmak...

    ŞEYTANIN GÖR DEDİĞİ ÜÇ ŞEY

    - BİR: AK Parti’nin Güneydoğu teşkilatlarında kalpleri Barzani ile çarpan çok kişi var. Dilleri sussa da kalpleri “Barzani” diye çarpan bu teşkilatlar, AK Parti açısından bir sorun teşkil eder mi, etmez mi? Çok merak ediyorum.

    *

    - İKİ: “Meral Akşener iktidarı zorlamaz... Zorlayacak olsaydı hapse atarlardı” diyor bazıları... Oysa hakikat şu: Böyle bir tedbir için çok ama çok geç kalındı, bu saatten sonra bu türden bir hamle, beklenin tam tersi sonuçlar doğurur.

    *

    - ÜÇ: Karadeniz’de esen fındık isyanını dindirmek için Tarım Bakanlığı atağa kalkmış durumda... “Acele etmeyin, fındığınızı alacağız” falan diyorlar. Çok geç kalmış bir atak bu... Geç kaldığı için de isyanı tam olarak dindiremiyor.

    YENİ DİYANET İŞLERİ BAŞKANI

     YENİ Diyanet İşleri Başkanı Prof. Dr. Ali Erbaş’ın kitaplarından bazılarının isimleri şöyle:

    - Hıristiyanlıkta İbadet

    - Hıristiyanlıkta Reform ve Protestanlık Tarihi

    - Hıristiyanlık

    - Hıristiyan Ayinleri – Sakramentler

    * Engizisyon (Bu kitap telif değil çeviri... Ali Erbaş çevirisi)

    *

    Ne oluyor ya!

    Vatikan’a büyükelçi mi atanıyor, yoksa Diyanet İşleri’ne başkan mı?

    Yoksa... Yoksa...

    İslam’da reform falan mı yapılacak?

    BAHÇELİ FENA GAZA GETİRİYOR ADAMI

    DEVLET Bahçeli, sosyal medyada şu mesajı yayınlamış:

    *

    Gerekirse güneşe ateş taşırız.

    Gerekirse buzdan ateş yakarız.

    Gerekirse cepheye kan naklederiz.

    Yine de bekamıza el sürdürmeyiz.

    *

    Okur okumaz...

    Sırtıma biraz buzdan ateş alıp güneşe doğru yumruk sallamaya başladım.

    ŞÖYLE BİR ÖLÇÜNÜZ OLSUN

    İKTİDARI eleştirirken de, överken de...

    Söylediklerinizi ya da yazdıklarınızı...

    “Bu iktidar gittiğinde... Bu söylediğimi ya da bu yazdığımı karşıma çıkarırlarsa... Utanır mıyım?” diye test edin.

    Ve utanmayacağınız türden şeyler yazın ve söyleyin.

    BİR SANAT ACEMİSİNİN CONTEMPORARY NOTLARI

    Çok sevdiğim ve asla kıramadığım arkadaşım zorla sürükledi beni “Contemporary Art İstanbul” denilen sanat fuarına...

    *

     Sürmeliler diyarından, yiğidin harman olduğu yerdeniz ya...

    “İnşallah Bozok Yaylası taraflarından kimse görmez beni buralarda” falan diyerek tedirgin bir şekilde dolaşıyordum ki sanat fuarını...

    “Pat” diye çıktı karşıma Erzurum/Rize dolaylarından İsmail Saymaz kardeşim.

    Baktım, elinde çay yoktu.

    “Ne yapıyorsun İsmail buralarda? Sen ne anlarsın sanattan falan” diye İsmail’i azıcık eziklemeye çalıştım.

    İsmail, anında pası gole çevirdi:

    “Yozgatlı bir imam hatipli ne kadar anlıyorsa o kadar anlıyorum.”

    Hemen uzaklaştım İsmail’in yanından.

    *

    Sonra başladım fuarı gezmeye...

    Her tablonun önünde durup 1960’lardan fırlamış pipolu Fransız entelektüeli bakışı fırlatarak gezdim, gezdim, gezdim.

    “Hım... Fevkalade... Bunu çok tuttum... Bu biraz şey gibi...” gibi anlamsız sözler dökülüyordu dudaklarımdan.

    Ve sanattan hiç çakmadığımı çaktırmıyordum.

    *

    Bilmediğim bir deryanın içinde sersem bir balık gibi dolaşırken...

    Ayağım bir kum birikintisine takılıverdi.

    Meğer salonun orta yerine gelişigüzel fırlatılan bu kum birikintisi ve üzerine oturtulan oyuncak kayık, sanat fuarının nadide parçalarından biriymiş.

    Anında Kenan Evren ile Melih Gökçek arası bir tutum alarak...

    “Bu ne be! Bu da sanat mı? Bunun aynısını ben de yaparım” falan diyordum ki...

    Arkadaşım kolumdan çekip, “Saçmalama! Burada metaforik bir anlatım var. Bak, kayığın içine bir inşaat yerleştirilmiş. Her tarafı betona boğmanın neye yol açacağına dair incelikli politik bir gönderme var burada” demesin mi?

    *

    Bu izahın ardından...

    Kendi kendime “Bir şeyden eksik kal birader! Her şeye hemen atlama! Senin neyine gerek contemporary! Senin neyine gerek art! Hadi çık şuradan” diye söylenerek...

    Çıkış kapısına doğru yöneldim.

    ET LOKANTASINDA YENİ MODA: SCARLET

    ARTIK Türk et lokantacılığında...

    - El ile müşteri beslemek...

    - Tuhaf şaklabanlıklar yapmak...

    - Tuz serpme hareketine yaslanmak...

    - İşi ete tapınmaya vardırmak...

    Falan fena halde demode...

    *

    Türkiye’de yeni moda et lokantacılığının adresi ise...

    “Scarlet” adlı Etiler’de Nusret’in hemen arkasında beş ay önce açılan dükkân.

    *

    “Scarlet”in sahibi Süleyman Dilek...

    - Hayatını kasaplığa ve etçiliğe adamış...

    - Amerika’yı karış karış dolaşıp Amerikan tarzını öğrenmiş.

    - Güney Amerika etçiliğine Türk yaklaşımını getirmiş...

    Mahcup ama iddialı bir lokantacı...

    Âlemde “Kovboy Süleyman” diye nam yapmış olmasına rağmen kovboyluğa dair tek bir gönderme yapmaya bile tenezzül etmemiş.

    *

    Ferah ve kasmayan atmosferi, enfes lezzetleri, enteresan kokteylleri, abartısız fiyat politikası ve zararsız tatlılarıyla “Scarlet”, bazı pabuçları dama atacak gibi.

    EYLÜL BALIK AYIDIR

    EYLÜL ayı içinde...

    Mis gibi barbun, gevrek tekirden, esaslı ve ağırbaşlı lüferden, lezzetli ispariden, muhteşem kılıçtan, süper kefalden...

    Yemeyen ziyandadır.

    DAHA KOLAY

    SİGARAYI bırakmak, sigaranın yerine geçecek elektronik aletleri kullanmaktan daha kolay.

    Kaynak: Hürriyet