• 28.03.2024 Perşembe
    • USD Alış : 32.2370, USD Satış : 32.3662
    • EUR Alış : 34.7945, EUR Satış : 34.9339
    • SAR Alış : 8.5368, SAR Satış : 8.6815



  • Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan 12 Aralık 2018’de, \"Fırat\'ın doğusunu bölücü terör örgütünden kurtarmaya yönelik harekâtımıza birkaç gün içerisinde başlayacağımızı ifade ettik, ediyoruz. Hedefimiz asla Amerikan askerleri değildir, bölgede faaliyet gösteren terör örgütü mensuplarıdır\" dedi.(1) Cumhurbaşkanı, birkaç kez Suriye’de Fırat’ın doğusuna müdahale edileceğini yüksek sesle dillendirmiş ve operasyon hazırlıklarının tamamlandığını bildirmişti. Bu açıklama, olası operasyonun işaret fişeği idi.

    Açıklamadan iki gün sonra, Cumhurbaşkanı Erdoğan ile ABD Başkanı Trump, 14 Aralık 2018’de telefonla görüştüler. Görüşmeyle ilgili, ABD Beyaz Saray Sözcüsü Sarah Sanders yazılı bir açıklama yaptı. Açıklamada, \"Bugün Başkan Trump, Türkiye Cumhurbaşkanı Erdoğan ile telefonda görüştü. İki lider, Türkiye ve ABD\'nin Suriye\'deki güvenlik endişeleri ve teröre karşı mücadele de dâhil ikili meseleleri ele aldı. İki başkan, Suriye\'de her iki ülkenin de güvenlik hedeflerinin gerçekleştirilmesi için koordinasyona devam etme konusunda mutabık kaldı.\" ifadelerini kullandı.(2)¨Koordinasyona devam etme konusunda mutabık kalındı.¨ ifadesi,¨operasyon¨un ertelenmesi ve iki ülke arasında ¨koordinasyon¨a devam edilmesi anlamını taşıyordu. İki ülke arasında zaten süregelen koordinasyon vardı. ABD temsilcileri Ankara’yı, Türk temsilcileri de ABD’yi ziyaret ederek Suriye konusunu sürekli görüşüyorlardı. ABD, aslında başarılı bir oyalama stratejisi izliyordu.

    Cumhurbaşkanı Erdoğan, 26 Temmuz 2019’da AK Parti İl Başkanları toplantısında, \"Fırat\'ın doğusunda terör koridorunun oluşmasına izin verilmeyecek. Fırat\'ın doğusundaki terör koridorunu paramparça etmekte kararlıyız.\" dedi.(3) Cumhurbaşkanı, bu açıklamayla Fırat’ın doğusuna operasyon işaretini tekrar ve daha kararlı şekilde ABD’ye vermiş oldu.

     

    Milli Savunma Bakanı Akar, 26 Temmuz 2019’da ABD’yle yapılan \" Güvenli Bölge   \" görüşmeleri konusunda, “Bütün görüşlerimizi, tekliflerimizi gelen heyete ilettik. Bunları inceleyip cevaplarını derhal vermelerini bekliyoruz. Bir gecikmeye tahammülümüz olmadığını, gerekirse inisiyatif kullanacağımızı kendilerine bir defa daha vurguladık.\"(4) açıklamasını yaptı. Milli Savunma Bakanı, bu açıklamasıyla operasyonun eli kulağında olduğu mesajını sert bir dille ABD’ye iletmiş oldu.

    MİLLİ GÜVENLİK KURULU BİLDİRİSİ

    30 Temmuz 2019 tarihli Milli Güvenlik Kurulu toplantısı bildirisinde, Fırat’ın doğusuna olası operasyona ilişkin şu ifadeler yer aldı. “Suriye sınırımız boyunca oluşan otorite boşluğunun ülkemize yönelik tehditleri artırması sebebiyle, sınır güvenliğimiz çerçevesinde, bölgenin tüm terör unsurlarından temizleneceği ve bütün gücümüzle bir ‘barış koridoru’nun inşası için gayret sarf edileceği hususundaki kararlılığımız teyit edilmiştir.”(5)

    Milli Güvenlik Kurulu Bildirisi, Cumhurbaşkanı’nın ve Milli Savunma Bakanı’nın açıklamalarından daha yumuşak bir dille yazılmış. Fakat bildiride, Fırat’ın doğusunda yer alan “Terör Koridoru”nun “Barış Koridoru”na dönüştürüleceği vurgusuyla olası operasyonun amacı açıklanmış. Tehdit oluşturan terör örgütlerinin operasyonla etkisiz kılınarak, güvenli ve barış içinde bir bölgenin kurulması amaçlanıyor. “Barış Koridoru”, ABD’nin 5-10 kilometre derinlik talebine karşılık, Türkiye’nin 30-40 kilometre derinlikte kontrol altına almayı planladığı, aynı zamanda tüm önemli yerleşim merkezlerini kapsayan bir bölgedir.

    ROJ PEŞMERGELERİ GÜCÜ

    ABD, Türkiye’nin operasyonuna karşı. “Operasyon” yerine, Irak Kürt Bölgesel Yönetimi’ne (IKBY) yani Barzani’ye bağlı, ABD’nin eğittiği “Roj (Suriyeli) Peşmergeleri”nin Fırat’ın doğusuna konuşlandırılması tekrar gündemde. 24 Şubat 2019’da Roj Peşmerge Temsilcisi, “Roj Peşmergelerinin, Fırat\'ın doğusunda konuşlanmaya hazır olduğunu ABD\'li yetkililere ilettik.” demişti. Bugün ise ABD, eğittikleri 10 bin Roj Peşmergeyi \"Güvenli Bölge\"ye konuşlandırma niyetinde. ABD, ayrıca İngiltere, Fransa gibi Avrupa ülkeleriyle; bazı Arap ülkelerinden “Güvenli Bölge” için askeri kuvvet arayışında. Türkiye, bu tuzağa düşmemeli.

     

    Türkiye gecikmeden Fırat’ın doğusuna operasyon yapmalı, kendi kontrolünde “Güvenli Bölge” oluşturmalı. Süleyman Şah Türbesi de, BM Anlaşması 51’inci maddesinin verdiği meşru müdafaa hakkına dayanarak gecikmeden eski yerine taşınmalıdır.

    Operasyon geciktikçe, Suriye’de PYD/PKK terör örgütü daha da güçlenerek, düzenli bir ordu durumuna gelecek. En önemlisi, Suriye’de yeni siyasal yapı ortaya çıktığında Fırat’ın doğusunda kontrolü elinde bulunduran bir PYD/PKK devletçiği ortaya çıkacak. Türkiye, bugün başlatmadığı operasyonu, gelecekte çok daha güç koşullarda yapma riskiyle karşı karşıya kalacak. Operasyon, S-400 Hava Savunma Sistemleri Türkiye’ye gelmeden yapılsaydı, CAATSA (ABD\'nin Hasımlarıyla Yaptırımlar Yoluyla Mücadele Etme Yasası) yaptırımları riskiyle karşı karşıya kalınmamış olacaktı. Yani,Stratejinin üç temel faktörü. “Kuvvet”, “Zaman” ve “Yer”. “Kuvvet, uygun yer ve zamanda kullanılırsa başarılı sonuç alınır” prensibi. Türkiye, operasyonda geç kaldı…

    SURİYELİLERİN GERİ DÖNÜŞÜNÜ İSTEMEYEN PYD/PKK

    İç savaş öncesi Suriye nüfusu 22 milyondu. Nüfusun %74-83\'ü Arap, %7-8’i Kürt’tü. 6.5 milyon insan ülkesini terk etti. Türkiye’de dört milyonu aşkın “Geçici Koruma Statüsü”nde Suriyeli var. Suriye\'nin yüzde 40\'ı ABD’nin kontrolünde. ABD, Suriye coğrafyasının yüzde 30\'unu PYD/PKK terör örgütüne işgal ettirmiş durumda. Suriye’de tarıma elverişli alanın %50\'sinden fazlası, petrol/enerji kaynaklarının %70\'i ve su kaynaklarının çoğu PYD/PKK’nın işgal ettiği bölgede, Fırat’ın doğusunda yer alıyor. PYD/PKK terör örgütü, Arap nüfusu göçe zorlayarak demografik yapıyı değiştirdi; ABD\'nin projesi gereği bu coğrafyaya oturdu. PYD/PKK, sığınmacıların dönmesini istemiyor. Kontrol ettiği alanın tehlikeye düşmemesi için, ABD de Suriyelilerin ülkelerine dönmesini istemiyor. Türkiye, Suriyeli sığınmacı politikasını şekillendirirken, ABD’nin ve PYD/PKK’nın bu amacı dikkate alınmalı. ABD, AB ve diğer bazı ülkeler, Türkiye’deki Suriyeli sığınmacıların ülkelerine dönmemesi için kullandıkları lobiler vasıtasıyla psikolojik harekâta çoktan başladılar bile… “Suriyeliler Türkiye’de kalsın” korosu bu yüzden atakta… Türkiye, gelecekte coğrafi bütünlüğüne tehdit oluşturacak bu tuzağa düşmemeli…

    PYD/PKK terör örgütü tehdidinin etkisiz duruma getirilmesi ve Suriyeli sığınmacıların güvenli bir şekilde ülkelerine dönmeleri için Rusya, İran ve Suriye yönetimiyle işbirliği önem kazanıyor.

    Bugünün çözüm olarak görülen politikaları, yarının ana sorunu durumuna gelmemeli… Stratejide kısa süreli gecikmeler, gelecekte giderilmesi mümkün olmayan olumsuz sonuçlara neden olabilir...

    Kaynak: GG